Hayatımızda her an bir şeyleri yapma, bir şeyleri yetiştirme kaygısı içindeyiz. Bizi zaman zaman yoran, strese sokan bu durum, bizleri sadece hayatta kalmak değil, aynı zamanda "an'i" doldurmakla görevliymişiz gibi hissettiriyor. Ancak, "an'i" dolu dolu yaşamak çoğu zaman, durup sadece "anda kalmak"tan daha zordur.
"Anda kalmak", şu an yapılan aktivitenin, yaşanan durumun farkında olmak ve bununla ilgilenmek anlamına gelir. Herhangi bir yerde, herhangi bir şey yapmıyor olsak bile, yürüyüş yaparken, yemeğimizi yediğimizde, ya da sadece oturup sesleri dinlediğimizde bile, o anın değerini ve güzelliğini fark edebiliriz.
Bu durum "anı" hayatınıza doldurmasanız bile sizi mutlu hissettirecektir. "Anı" doldurma, daha çok bir aktivitenin ya da görevin tamamlanması anlamına gelir. Hedeflerimize ulaşmak, planların gerçekleştirilmesi ve hatta sadece oyuncakları düzgün bir şekilde taklit etme bile "anı" doldurma olarak sayılabilir.
Ancak, hayatın her anını "anı" doldurma kaygısı içinde geçirmek, bizi sıkıntıya sokabilir. Sürekli olarak bir şeyleri yapmakla meşgul olurken, hayatın güzelliklerini kaçırabiliriz. Doğanın güzelliğinin farkına varmak, arkadaşlarımızla bir müzik festivalinde eğlenmek, ya da yıldızların altında bir piknik yapmak, hayatın en özel anlarından bazılarıdır ve bu anların hepsi "anı" doldurmadan ibaret değildir.
Dolayısıyla, hayatın güzelliklerini fark edebilmek, sadece "anda kalmak"la mümkündür. Bir şeyleri yapma, bir şeyleri halletme çabalarından uzaklaşmak ve sadece anın tadını çıkarmak, bizi daha mutlu ve stressiz bir insan yapar. Kendimize zaman ayırmak ve anın keyfine varmak, hayatı daha da güzel kılar. Sadece yaşamın kendisini, anındaki güzellikleri fark etmek için, sadece "anda kalmak", "anı" doldurmaktan daha çok önem taşır.