Güneşin batışına doğru, sonsuz bir uçurumun kenarında izliyoruz manzarayı. Gökyüzü turuncu, beyaz bulutlar geçiyor yavaş yavaş. Dalgalar sessizce kıyıya vuruyor, serin bir rüzgar esiyor. İkimiz yan yana duruyoruz, sessizce nefes alıyoruz.
"Afrika'yı gezsek nasıl olurdu?" diye sordum aniden.
Sen gülümsedin, "Safari yaparız, vahşi hayvanları görürüz ve belki de en uygun anı kameraya kaydederiz. Ve tabii ki, yerel insanlarla tanışırız. Onların kültürünü, müziklerini keşfederiz," dedin.
"Harika olurdu, tamamen kendimizi kaybedebiliriz. Ancak, havaalanı iyi olmayabilir," diye ekledim.
"O zaman daha önce hiç gitmediğimiz bir ülkeye gidebiliriz. Belki de buzulların arasında küçük bir kabinde kalırız, tatlı bir şömine ile," dedin.
"Başka bir alternatif, Paris'teki şatolarda kalmak ya da gondolda Venedik turu yapmak," diye teklif ettim.
"Tabii ki, ama ne zaman? Bence yıl başı için harika bir plan olabilir," dedin.
"Harika bir fikir, ama ben doğum günümde de gitmek istiyorum. Yapabilecek miyiz acaba?" diye sordum.
"Neden olmasın? Gitmek istediğimiz her yere gidebiliriz, sadece iyi planlama yapmamız gerekiyor. Ve eğer gitmek istediğimiz yerlerin tamamına gitmek planımızda yoksa, yeni yerler bulabiliriz" diye yanıtladın.
"Tamam, öyleyse başka bir şey hayal edelim. İstersek Mars'a gitmeyi düşünebiliriz," dedim.
"Vay canına, fiziksel olarak mümkün değil, ama hayal gücümüz sınır tanımaz," diye güldün.
İkimiz de dalga geçerek güldük ve yeni hayaller kurmaya başladık. Planları gerçekleştirebileceğimiz günlerin hayali ile mutlu bir şekilde güneşin batışını izlemeye devam ettik.