hayal kurmaktan korkuyorum gerçek olurlar diye
hazır değilim
çünkü ben bilmem
bir melek neresinden öpülür ağlatılmadan
korkuyorum aşka secde etmeyeceksin
kovulacaksın cennetimden
sen gidince cennet tutuşacak hasretinden
bilmediğim bir dilde unutmak geçiyor seni içimden
evet seni unutunca
dünyanın bütün yalnızlarına
peygamber diye inebilirim.
sevgili dediğimiz
bizim içimizde yalnız kalabilen tek kişi değil mi?
eğil yüreğim eğil…
ne zaman ki yalnızlık kral kesilir
güzeller hep ihtilalle gelir
biliyorum önce annemi öldüreceksin…
sonra çocukluğumu kurşuna dizdireceksin
ve ağladığın her damlanın bedeli
kandan ırmaklar isteyeceksin.
bu öyle bir savaş ki
ben yenilirsem seni kazanacağım
sen yenilirsen benim olacaksın
ikimiz de yenildik en başından, ikimiz de kazandık
adet yerini bulsun diye öldürüyoruz birbirimizi.
hayal kurmaktan kokuyorum gerçek olurlar diye
başka birinin hayali değil mi benim gibi yaşıyor olmak
kaç yolcunun gelmek istediği yerdesin
en iyisi yerinde durmak
yolların peşinde ömrünü çürütmektense
yolları kendine uydurmak...
hazır değilim çünkü ben bilmem
beklemenin basitliğiyle nasıl durulur cam kenarlarında
nasıl bu kadar uzak bakılır uzaklara
ve neden bekleyen kadınların gözleri
baktıkları yollar gibi tozlu?
neden yollar dururken tabutu doldurur
kadını beklemeyi bilmeyen yolcu?
bir melek neresinden öpülür ağlatılmadan
ya da güneş nasıl aydınlatır kışı, karları eritmeden
bir beyazlıktır, görünmez olur kar
ne zaman ki şairin kalbi doğar…
ne zaman ki şairin dudakları biter meleğin dudaklarında
melekler bembeyaz ağlar.
binlerce öpücük kök salar…
kardelenler kalbinin sıcağından anlar baharın geldiğini
ve gözyaşlarını içer daha beyaz açabilmek için
korkuyorum aşka secde etmeyeceksin
telmihler içinde sana şeytan kalacak
her düş seni kendinden kovacak
kibir senin de sonun olacak
damla damla eriyeceksin, damla damla eriyeceksin
ve günah gibi insan olduğum sürece beni terk edemeyeceksin
cennetimden kovulacaksın
cennet sadece kötülerin mezun olduğu bir okuldur.
sen başkalarına sokul dur
saydır gövdeme ihanetin mermilerini.
hocayı vuran mezun olur…
sen gidince cennet tutuşacak hasretinden
güller küle dönecek
ateşten ırmaklar kıvrıla kırıla yazarken adını
kaburga kemiğimin hırsızı kadını
kalbimi çalarken yakalayacağım
bunu biliyorum çünkü kalbim olmazsa sen üşürsün
alevden ırmaklarda bile yıkanamazsın
temizleyemezsin vücudunu aç kurtların terinden
her dolunayda kurtlara uyan ihanetin kederinden
bilmediğim bir dilde unutmak geliyor seni içimden
seni anlatamamak, susup kalmak, dalıp gitmek
kelimeleri bulamamak istiyorum
şairliğin lanetinden kurtulmak için ver gözlerini
onlar ki şiirlerin tanrısıdır hüzünle bakınca
onlar ki tanrının şiiridir toprak ve suyla bir emre yazılmış
onlar ki şairini inkar eder
ve alır başını gider bir mısralık anlamlardan
destanların yarı yalan dünyasına.
evet seni unutunca
destan olabilirsin
ben kırk günde büyürüm yetişmek için senin yaşına
kalbine yetişmek için savaşırım kan dökerim
ne cengaverdir senin kalbin bilirim
yüzümün kalkanlarını duman ettiğin günlerden
ve kırk yiğidimi sırf yüzünü gördüler diye
hayatın anlamlarıyla savaştırırım
hayal kalman için gerçeklerle
gerçek olmaman için hayallerle kapışırım
kırk gün ve kırk gece
art arda gözümü kırpmaksızın tam kırk kere ölebilirim.
dünyanın bütün yalnızlarına
anlatacaklarım var
aslında herkes delidir
tımarhanedeki cesurdur maskesini çıkaracak kadar
yalnızlık aklı çeviren bir surdur
ama içeriye sallanır gülleler
kapılar sana kapatılır
benlik kuşatılır
o sana taş attıkça sen ona kuş atarsın
o da yarı yolda uçar gider
herkes dışarıya çıkmak için savaşır
yalnızlık bir buyruksa adamı deli eder
yalnızca ölü kuşlar yalnızlığa değer
peygamber diye inebilirim
insanım diye çıktığım dağdan
ne denizleri yarabilirim musa gibi
ne isa gibi raks edebilirim
ama bir gün katıksız güldürebilirsem seni
bir gün hüzne değdirmeden çıkarabilirsem kalbinin kırkını
aşkın da bir mucize olduğunu gösterebilirim
imansızların inanamadığı kitaplara
şiirler yazabilirim
hazır değilim
çünkü ben bilmem
bir melek neresinden öpülür ağlatılmadan
korkuyorum aşka secde etmeyeceksin
kovulacaksın cennetimden
sen gidince cennet tutuşacak hasretinden
bilmediğim bir dilde unutmak geçiyor seni içimden
evet seni unutunca
dünyanın bütün yalnızlarına
peygamber diye inebilirim.
sevgili dediğimiz
bizim içimizde yalnız kalabilen tek kişi değil mi?
eğil yüreğim eğil…
ne zaman ki yalnızlık kral kesilir
güzeller hep ihtilalle gelir
biliyorum önce annemi öldüreceksin…
sonra çocukluğumu kurşuna dizdireceksin
ve ağladığın her damlanın bedeli
kandan ırmaklar isteyeceksin.
bu öyle bir savaş ki
ben yenilirsem seni kazanacağım
sen yenilirsen benim olacaksın
ikimiz de yenildik en başından, ikimiz de kazandık
adet yerini bulsun diye öldürüyoruz birbirimizi.
hayal kurmaktan kokuyorum gerçek olurlar diye
başka birinin hayali değil mi benim gibi yaşıyor olmak
kaç yolcunun gelmek istediği yerdesin
en iyisi yerinde durmak
yolların peşinde ömrünü çürütmektense
yolları kendine uydurmak...
hazır değilim çünkü ben bilmem
beklemenin basitliğiyle nasıl durulur cam kenarlarında
nasıl bu kadar uzak bakılır uzaklara
ve neden bekleyen kadınların gözleri
baktıkları yollar gibi tozlu?
neden yollar dururken tabutu doldurur
kadını beklemeyi bilmeyen yolcu?
bir melek neresinden öpülür ağlatılmadan
ya da güneş nasıl aydınlatır kışı, karları eritmeden
bir beyazlıktır, görünmez olur kar
ne zaman ki şairin kalbi doğar…
ne zaman ki şairin dudakları biter meleğin dudaklarında
melekler bembeyaz ağlar.
binlerce öpücük kök salar…
kardelenler kalbinin sıcağından anlar baharın geldiğini
ve gözyaşlarını içer daha beyaz açabilmek için
korkuyorum aşka secde etmeyeceksin
telmihler içinde sana şeytan kalacak
her düş seni kendinden kovacak
kibir senin de sonun olacak
damla damla eriyeceksin, damla damla eriyeceksin
ve günah gibi insan olduğum sürece beni terk edemeyeceksin
cennetimden kovulacaksın
cennet sadece kötülerin mezun olduğu bir okuldur.
sen başkalarına sokul dur
saydır gövdeme ihanetin mermilerini.
hocayı vuran mezun olur…
sen gidince cennet tutuşacak hasretinden
güller küle dönecek
ateşten ırmaklar kıvrıla kırıla yazarken adını
kaburga kemiğimin hırsızı kadını
kalbimi çalarken yakalayacağım
bunu biliyorum çünkü kalbim olmazsa sen üşürsün
alevden ırmaklarda bile yıkanamazsın
temizleyemezsin vücudunu aç kurtların terinden
her dolunayda kurtlara uyan ihanetin kederinden
bilmediğim bir dilde unutmak geliyor seni içimden
seni anlatamamak, susup kalmak, dalıp gitmek
kelimeleri bulamamak istiyorum
şairliğin lanetinden kurtulmak için ver gözlerini
onlar ki şiirlerin tanrısıdır hüzünle bakınca
onlar ki tanrının şiiridir toprak ve suyla bir emre yazılmış
onlar ki şairini inkar eder
ve alır başını gider bir mısralık anlamlardan
destanların yarı yalan dünyasına.
evet seni unutunca
destan olabilirsin
ben kırk günde büyürüm yetişmek için senin yaşına
kalbine yetişmek için savaşırım kan dökerim
ne cengaverdir senin kalbin bilirim
yüzümün kalkanlarını duman ettiğin günlerden
ve kırk yiğidimi sırf yüzünü gördüler diye
hayatın anlamlarıyla savaştırırım
hayal kalman için gerçeklerle
gerçek olmaman için hayallerle kapışırım
kırk gün ve kırk gece
art arda gözümü kırpmaksızın tam kırk kere ölebilirim.
dünyanın bütün yalnızlarına
anlatacaklarım var
aslında herkes delidir
tımarhanedeki cesurdur maskesini çıkaracak kadar
yalnızlık aklı çeviren bir surdur
ama içeriye sallanır gülleler
kapılar sana kapatılır
benlik kuşatılır
o sana taş attıkça sen ona kuş atarsın
o da yarı yolda uçar gider
herkes dışarıya çıkmak için savaşır
yalnızlık bir buyruksa adamı deli eder
yalnızca ölü kuşlar yalnızlığa değer
peygamber diye inebilirim
insanım diye çıktığım dağdan
ne denizleri yarabilirim musa gibi
ne isa gibi raks edebilirim
ama bir gün katıksız güldürebilirsem seni
bir gün hüzne değdirmeden çıkarabilirsem kalbinin kırkını
aşkın da bir mucize olduğunu gösterebilirim
imansızların inanamadığı kitaplara
şiirler yazabilirim