En'âm Suresi'nin Türkçe Meali
En'âm Suresi, Kur'an-ı Kerim'in altıncı suresidir ve Mekke döneminde indirilmiştir. Toplam 165 ayetten oluşur ve adını 136. ayetindeki "en'âm" (davarlar, hayvanlar) kelimesinden alır. Bu surede Allah'ın birliği, peygamberlerin görevi, putperestliğin eleştirisi ve ahiret inancı gibi konular ele alınır. İşte En'âm Suresi'nin Türkçe meali:1. Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Buna rağmen inkâra sapanlar, Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.
2. Sizi bir balçıktan yaratan sonra da bir ecel (ölüm vakti) takdir eden O’dur. Belirli bir ecel de O’nun katındadır. Sonra da siz hâlâ şüphe ediyorsunuz.
3. O, hem göklerde hem de yerde Allah’tır. Gizlinizi ve açığınızı bilir, ne kazanacağınızı da bilir.
4. Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet onlara gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
5. Gerçekten onlar, kendilerine gelen hakkı yalanladılar. Fakat alay edip durdukları şeyin haberleri kendilerine gelecektir.
6. Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Onlara yeryüzünde size vermediğimiz imkânlar vermiştik. Üzerlerine bol bol yağmur göndermiş, ayaklarının altından ırmaklar akıtmıştık. Ama günahları sebebiyle onları helâk ettik ve onların ardından başka bir nesil meydana getirdik.
7. Eğer sana kağıtta yazılı bir kitap indirmiş olsaydık da elleriyle ona dokunsalardı, inkâr edenler mutlaka, “Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir” derlerdi.
8. "Ona bir melek indirilseydi ya!" dediler. Eğer bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu. Sonra kendilerine göz bile açtırılmazdı.
9. Eğer onu bir melek yapsaydık, onu yine bir adam (şeklinde) yapar ve yine onları şüpheye düşüreceğimiz bir durumda bırakırdık.
10. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi. Onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşattı.
11. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, bir görün.”
12. De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” de. O, rahmet etmeyi kendi üzerine yazmıştır. Sizi, mutlaka hakkında şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Kendi kendilerini hüsrana uğratanlar ise inanmazlar.
13. Gece ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O, işitendir, bilendir.
14. De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen ama kendisi beslenmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineceğim?” De ki: “Ben, teslim olanların ilki olmakla emrolundum.” Sakın müşriklerden olma!
15. De ki: “Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım.”
16. O gün kimden (azap) uzaklaştırılırsa, Allah ona rahmet etmiştir. İşte bu, apaçık kurtuluştur.
17. Allah sana bir zarar dokundurursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyecek yoktur. Onu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhamet edendir.
18. Kullarının üstünde kahredici olan O’dur. O, hikmet sahibidir, haberdardır.
19. De ki: “Şahit olarak hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. Bu Kur’an bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyedildi. Siz gerçekten Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna şahitlik eder misiniz?” De ki: “Ben şahitlik etmem!” De ki: “O, ancak bir tek Allah’tır. Şüphesiz ben, sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
20. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendi kendilerini hüsrana uğratanlar ise inanmazlar.
21. Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler.
22. O gün, hepsini bir araya toplayacağız. Sonra Allah’a ortak koşanlara, “Nerede o Allah’a ortak koştuklarınız, dediklerinize?” diyeceğiz.
23. Sonra, “Rabbimiz Allah’a yemin ederiz ki biz müşriklerden değildik” demekten başka mazeretleri kalmaz.
24. Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve uydurdukları şeyler kendilerinden kaybolup gitti.
25. Onlardan seni dinleyenler vardır. Biz, kalplerine onu anlamalarına engel olacak perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Onlar her âyeti görseler de yine ona inanmazlar. Hatta o inkâr edenler, sana geldiklerinde, “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir” diyerek seninle tartışırlar.
26. Onlar, hem ondan (Kur’an’dan) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Onlar ancak kendilerini helâk ederler ama farkında değiller.
27. Onlar ateşin karşısında durdurulduklarında, “Keşke (dünyaya) geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini inkâr etmesek ve müminlerden olsak” dediklerini bir görsen!
28. Hayır, daha önce gizlemekte oldukları şey onlara göründü. Onlar geri çevrilseler, yine yasaklandıkları şeye dönerler. Çünkü onlar gerçekten yalancıdırlar.
29. Ve dediler ki: “Bu dünya hayatımızdan başka bir şey yoktur, biz tekrar diriltilecek değiliz.”
30. Rablerinin huzurunda durdurulduklarında, “Bu gerçek değil mi?” denildiğinde, “Evet, Rabbimize andolsun ki gerçektir” derler. (Allah), “Öyleyse inkâr etmenizden dolayı azabı tadın” der.
31. Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar elbette ziyana uğramışlardır. Nihayet onlara kıyamet saati ansızın gelip çattığında, günahlarını sırtlarında yüklenerek, “Oradaki (dünyadaki) kusurlarımızdan dolayı vah bize!” derler. Dikkat edin! Yüklendikleri şey ne kötüdür!
32. Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akletmiyor musunuz?
33. Biz onların, “Sen (peygamberliğini) uyduruyorsun” demelerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar, aslında seni yalanlamıyorlar; zalimler, Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
34. Andolsun, senden önceki peygamberler de yalanlandı. Onlar, yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeylere sabrettiler; nihayet onlara yardımımız geldi. Allah’ın sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Andolsun, gönderilen peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi.
35. Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, gücün yetiyorsa, yerin içine bir delik veya göğe bir merdiven arayıp onlara bir mucize getir. Allah dileseydi, elbette onları doğru yol üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!
36. Ancak işitenler kabul eder. Ölüleri ise Allah diriltir, sonra O’na döndürülürler.
37. "Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!" dediler. De ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır. Ben ise ancak apaçık bir uyarıcıyım."
38. Yeryüzünde yürüyen her türlü canlı ve kanatlarıyla uçan her türlü kuş, sizin gibi birer ümmettir. Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.
39. Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde olan sağır ve dilsizlerdir. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.
40. De ki: “Allah’ın azabı size gelse veya kıyamet size ansızın gelse, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)!”
41. Hayır! Yalnız O’na yalvarırsınız. O da dilerse, yalvardığınız şeyi giderir ve ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.
42. Andolsun, senden önceki ümmetlere de (peygamberler) göndermiştik. Onları sıkıntı ve hastalıklara uğrattık ki yalvarıp yakarsınlar.
43. Hiç olmazsa, azabımız onlara geldiği vakit yalvarıp yakarsaydılar! Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını güzel gösterdi.
44. Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenlerle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık. Artık onlar, bütün ümitlerini yitirmişlerdi.
45. Böylece zulmeden topluluğun kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun!
46. De ki: “Ne dersiniz? Allah, işitmenizi ve gözlerinizi alır, kalplerinizi mühürlerse, Allah’tan başka hangi ilah onları size geri getirebilir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra da onlar, nasıl (haktan) çevriliyorlar?
47. De ki: “Düşündünüz mü? Eğer Allah’ın azabı size ansızın veya açıktan gelirse, zalimler topluluğundan başkası helâk olur mu?”
48. Biz peygamberleri ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kim iman eder ve durumunu düzeltirse, artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
49. Âyetlerimizi yalanlayanlara, yaptıklarından dolayı azap dokunacaktır.
50. De ki: “Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmem. Ben size bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım.” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?”
51. Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur’an ile uyar. Onlar için O’ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah’tan korkarlar.
52. Rablerinin rızasını dileyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana hiçbir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara hiçbir şey yoktur. Onları kovarsan, zalimlerden olursun.
53. Böylece biz, onların bir kısmını diğerleri ile denedik ki, “Allah, aramızdan bunlara mı lütufta bulundu?” desinler. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?
54. Âyetlerimize iman edenler sana geldiği zaman de ki: “Selam size! Rabbiniz, rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar sonra arkasından tevbe eder ve durumunu düzeltirse, bilsin ki Allah bağışlayandır, merhamet edendir.”
55. Böylece âyetlerimizi iyice açıklıyoruz ki suçluların yolu belli olsun.
56. De ki: “Allah’tan başka taptıklarınıza ibadet etmem bana yasak edildi.” De ki: “Sizin hevalarınıza uymam, yoksa ben sapıtırım ve hidayete erenlerden olmam.”
57. De ki: “Ben, Rabbimden apaçık bir delil üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Acele gelmesini istediğiniz şey benim elimde değildir. Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, gerçeği anlatır ve O, hakkı batıldan ayıranların en hayırlısıdır.”
58. De ki: “Acele gelmesini istediğiniz şey benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş bitirilmiş olurdu. Allah, zalimleri daha iyi bilendir.”
59. Gaybın anahtarları O’nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olan her şeyi O bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. Yerin karanlıkları içindeki bir tane, yaş ve kuru ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.
60. Geceleyin sizi ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptığınızı bilen O’dur. Sonra sizi kaldırır ki adı konulmuş ecel dolsun. Sonra dönüşünüz O’nadır. Sonra yaptıklarınızı size haber verecektir.
61. Kullarının üstünde kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiğinde, elçilerimiz onun canını alır ve onlar, görevlerinde kusur etmezler.
62. Sonra kendi gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler. İyi bilin ki hüküm yalnızca O’nundur. O, hesaba çekmede süratli olandır.
63. De ki: “Denizin ve karanın karanlıklarından sizi kim kurtarır?” Siz, O’na gizlice yalvararak ve yüksek sesle, “Andolsun, eğer bizi buradan kurtarırsan, elbette şükredenlerden olacağız” dersiniz.
64. De ki: “Allah sizi ondan ve her türlü sıkıntıdan kurtarır. Sonra siz yine de O’na ortak koşarsınız.”
65. De ki: “Size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye yahut sizi gruplara ayırarak birbirinize düşürmeye kadir olan O’dur.” Bak, onlar anlasınlar diye âyetleri nasıl açıklıyoruz!
66. Senin kavmin, o hak olduğu hâlde onu yalanladı. De ki: “Ben sizin vekiliniz değilim.”
67. Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır. Yakında siz de bileceksiniz.
68. Âyetlerimiz hakkında alaylı konuşmalara dalanları gördüğünde, başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra hemen kalk ve zalimler topluluğuyla beraber oturma.
69. Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, onların hesabından hiçbir sorumluluk yoktur. Ancak belki sakınırlar diye hatırlatmak gerekir.
70. Dinlerini bir oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatı kendilerini aldatanları kendi hallerine bırak. Kimse kazandıklarıyla helâk olmasın diye Kur’an ile öğüt ver. Onların Allah’tan başka ne bir dostu ne de bir şefaatçisi vardır. O, her türlü fidyeyi verse de kabul edilmez. İşte onlar kazandıkları ile helâk olanlardır. Onlara inkârlarından dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır.
71. De ki: “Allah’ı bırakıp bize fayda ve zararı olmayan şeylere mi yalvaralım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayarttığı, kendisinin de şaşkın bir halde arkadaşları tarafından ‘Bize gel’ diye doğru yola çağrıldığı kimse gibi gerisin geri dönelim.” De ki: “Allah’ın yolu, doğru yolun ta kendisidir. Ve bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir.”
72. “Namazı kılın ve Allah’a karşı gelmekten sakının” diye bize emredildi. O, huzuruna toplanacağınız Allah’tır.
73. Gökleri ve yeri hak ile yaratan O’dur. “Ol” dediği gün her şey oluverir. Sözü haktır. Sur’a üflendiği gün mülk O’nundur. O, görüleni de görülmeyeni de bilendir. O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.
74. Hani İbrahim, babası Âzer’e demişti ki: “Sen, putları ilahlar mı ediniyorsun? Ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum.”
75. Böylece biz, İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu (sırlarını) gösteriyorduk ki kesin inananlardan olsun.
76. Üzerine gece bastırınca bir yıldız gördü, “Bu benim Rabbim” dedi. Batınca, “Ben batanları sevmem” dedi.
77. Ay’ı doğarken görünce, “Bu benim Rabbim” dedi. O da batınca, “Rabbim bana doğru yolu göstermezse, elbette sapıklardan olurum” dedi.
78. Güneşi doğarken görünce, “Bu benim Rabbim, bu daha büyük” dedi. O da batınca, “Ey kavmim! Ben, sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi.
79. “Ben, bir muvahhit olarak yüzümü gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim. Ben, müşriklerden değilim.”
80. Kavmi, onunla tartışmaya girdi. Dedi ki: “Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Ben, sizin O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkmuyorum. Rabbim dilerse başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ ibret almıyor musunuz?”
81. “Siz Allah’ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Eğer biliyorsanız (söyleyin) iki taraftan hangisi emniyette olmaya daha layıktır?”
82. İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar, işte güven onlarındır ve doğru yolda olanlar da onlardır.
83. İşte bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delilimizdir. Dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.
84. Biz ona İshak ve Yakub’u armağan ettik. Her birini doğru yola ilettik. Daha önce Nuh’u ve onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa ve Harun’u da doğru yola iletmiştik. İşte iyilik yapanları biz böyle ödüllendiririz.
85. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas’a da (doğru yolu göstermiştik). Hepsi iyilerdendir.
86. İsmail, Elyasa, Yunus ve Lut’a da (hidayet ettik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.
87. Onların babalarından, soylarından ve kardeşlerinden bir kısmını da (seçip) doğru yola ilettik. Onları seçtik ve doğru yola ilettik.
88. İşte bu, Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini ona ulaştırır. Eğer onlar Allah’a ortak koşsalardı, elbette yapmakta oldukları şeyler boşa giderdi.
89. İşte onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları inkâr ederlerse, şüphesiz biz (bunları inkâr etmeyecek) bir topluluğu bunlara vekil kılmışızdır.
90. İşte onlar Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: “Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), âlemler için ancak bir hatırlatmadır.”
91. Allah’ı gereği gibi takdir edemediler. Çünkü, “Allah, insana hiçbir şey indirmemiştir” dediler. De ki: “Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği kitabı kim indirdi? Siz onu kâğıtlar haline getirip gösteriyorsunuz, bir çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler, Kur’an’da öğretilmiştir.” Sen, “Allah” de, sonra onları bırak, daldıkları batakta oynayadursunlar.
92. İşte bu, şehirlerin anası ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz, bereketli bir kitaptır. Ahirete iman edenler, ona inanırlar ve onlar namazlarını kılarlar.
93. Allah’a iftira edenden ve kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde, “Bana da vahyedildi” diyenden ve “Ben de Allah’ın indirdiğinin benzerini indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? Keşke zalimleri, ölümün şiddetleri içinde meleklerin de ellerini uzatarak, “Haydi, ruhunuzu çıkarın! Bugün Allah’a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O’nun âyetlerine karşı kibirlenmiş olmanızdan dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız” dediklerinde bir görsen!
94. Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi, teker teker huzurumuza geldiniz. Size verdiğimiz şeyleri arkanızda bıraktınız. Dünya hayatında ortaklarınız sandığınız şefaatçilerinizi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki bağlar kopmuştur ve ileri sürdüğünüz şeyler sizden uzaklaşmıştır.
95. Şüphesiz, Allah, taneyi ve çekirdeği yarandır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl (haktan) çevriliyorsunuz?
96. O, sabahı yarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı vakit ölçüsü yaptı. İşte bu, aziz ve alîm olan Allah’ın takdiridir.
97. O, karada ve denizde yollarınızı bulasınız diye yıldızları sizin için var edendir. Biz, bilen bir topluluk için âyetleri açıkladık.
98. O, sizi bir tek nefisten yaratandır. Sizin için bir karar yeri ve bir de emanet bırakılacak yer vardır. Biz, anlayan bir topluluk için âyetleri açıkladık.
99. O, gökten su indirendir. Her türlü bitkiyi onunla çıkardık. Ondan yeşillik çıkarıyoruz ki, ondan üst üste binmiş taneler çıkarıyoruz. Hurma ağacının tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm, zeytin ve nar bahçeleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen (meyveler çıkarıyoruz). Meyve verdiğinde ürününe ve olgunlaşmasına bakın. Şüphesiz inanan bir topluluk için bunda ibretler vardır.
100. Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa cinleri de O yaratmıştır. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar isnat ettiler. Allah, onların nitelemelerinden münezzehtir, yücedir.
101. O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. O’nun bir eşi yokken nasıl çocuğu olabilir? O, her şeyi yaratandır ve her şeyi bilendir.
102. İşte Rabbiniz Allah budur. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. O’na ibadet edin. O, her şeyi görüp gözetendir.
103. Gözler O’nu idrak edemez. O ise gözleri idrak eder. O, latîf ve habîrdir.
104. Andolsun, Rabbinizden basiretler (gerçekleri görecek imkân) geldi. Artık kim basiretle bakarsa, faydası kendisinedir. Kim körlük ederse, zararı kendisinedir. Ben sizin üzerinizde bekçi değilim.
105. İşte biz âyetleri böylece farklı şekillerde açıklarız ki, “Sen ders almışsın” desinler. Onu, bilen bir topluluğa açıklayalım.
106. Rabbinin kitabından sana vahyedilene uy. O’ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir.
107. Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. Biz, seni onların üzerine bekçi yapmadık. Sen onların üzerine vekil de değilsin.
108. Allah’tan başkasına tapanlara, O’na olan düşmanlıkları yüzünden haddi aşarak Allah’a sövmesinler diye sövmeyin. Biz, her topluma işlerini süsledik. Sonra dönüşleri Rablerinedir. O, onlara yapmış olduklarını haber verecektir.
109. Bir de: “Eğer kendilerine bir âyet gelse, elbette ona iman edeceklerine dair Allah adına var güçleriyle yemin ettiler.” De ki: “Âyetler ancak Allah katındadır.” Onlara âyetler geldiğinde yine iman etmeyeceklerini bilmez misiniz?
110. Biz onların kalplerini ve gözlerini ters çeviririz de, önceden iman etmedikleri gibi bırakırız. Onları azgınlıkları içinde körü körüne bırakırız.
111. Eğer onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe yine iman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu bilmiyor.
112. Biz böylece her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. Öyleyse onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.
113. Ahirete inanmayanların kalpleri ona meyletsin, ondan hoşlansınlar ve işlediklerini işlesinler diye (böyle yaparlar).
114. Allah size kitabı ayrıntılı olarak indirmişken, O’ndan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, onun Rabbinden hak ile indirildiğini bilirler. Sakın şüphe edenlerden olma.
115. Rabbinin sözü, doğruluk ve adaletle tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.
116. Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve yalan söylerler.
117. Şüphesiz, yolundan sapanları en iyi Rabbin bilir. O, doğru yolda olanları da daha iyi bilir.
118. Eğer Allah’ın âyetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah’ın adı anılanlardan yeyin.
119. Üzerine Allah’ın adı anılanlardan yemenizde size ne oluyor ki? O, size mecbur kaldığınız şeyleri ayrıntılı olarak açıkladı. Birçoğu bilmeden kendi hevalarıyla (insanları) saptırıyor. Şüphesiz, Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.
120. Günahın açık olanını da gizli olanını da bırakın. Şüphesiz, günah kazananlar, kazandıklarının cezasını çekeceklerdir.
121. Üzerine Allah’ın adı anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu, yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz müşrik olursunuz.
122. Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalmış ondan çıkamayan kimse gibi midir? İşte kâfirlere, yapmakta oldukları böyle süslü gösterilmiştir.
123. Böylece biz, her memlekette oranın günahkârlarını orada elebaşları yaptık ki, orada hileli işler çevirsinler. Hâlbuki onlar, yalnızca kendilerine hile yaparlar, farkında olmazlar.
124. Onlara bir âyet geldiğinde, “Allah’ın peygamberlerine verilenin benzeri bize de verilmedikçe iman etmeyeceğiz” dediler. Allah, peygamberliği nereye vereceğini daha iyi bilir. Günah işleyenler, işledikleri hile ve tuzaklardan dolayı Allah katında bir zillete ve şiddetli bir azaba uğrayacaklardır.
125. Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü iyice daraltır, sanki göğe çıkıyormuş gibi sıkıntı verir. Allah, inanmayanları böyle azaba uğratır.
126. Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, düşünüp öğüt alan bir topluluk için âyetleri açıkladık.
127. Onlar için Rableri katında esenlik yurdu vardır. Yaptıkları amellerden dolayı O, onların dostudur.
128. Onların hepsini topladığı gün, “Ey cinler topluluğu! İnsanlardan bir çoğunu kandırdınız” der. Onların insanlardan olan dostları, “Rabbimiz! Kimimiz kimimizden faydalandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık” derler. Allah da, “Sizin yeriniz ateştir. Allah’ın dilediği hariç, orada sürekli kalacaksınız” der. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.
129. İşte biz zalimleri, kazandıklarından dolayı böyle bazılarını diğerlerine dost yaparız.
130. “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzle karşılaşacağınızı haber veren peygamberler gelmedi mi?” der. Onlar da, “Kendi aleyhimize şahitlik ederiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve inkârcı olduklarına kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.
131. Bu, Rabbinin halkı, habersizken, zulüm ile helâk etmeyeceğindendir.
132. Herkes için yaptıklarına göre dereceler vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
133. Rabbin, zengin ve rahmet sahibidir. Dilerse sizi yok eder, sizin ardından dilediğini getirir. Tıpkı sizi başka bir toplumun soyundan getirdiği gibi.
134. Size vadedilen mutlaka gelecektir. Siz, (Allah’ı) âciz bırakamazsınız.
135. De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapıyorum. Dünya yurdunun sonu kiminmiş, bileceksiniz. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler.”
136. Onlar Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan O’na bir pay ayırdılar ve kendi zanlarınca, “Bu Allah’a, bu da ortaklarımıza aittir” dediler. Ortakları için olan Allah’a ulaşmaz; fakat Allah için olan ortaklarına ulaşır. Verdikleri hüküm ne kötüdür!
137. Aynı şekilde müşriklerden bir çoğuna, ortakları, çocuklarını öldürmeyi güzel gösterdi ki onları helâk etsinler ve dinlerini onlara karıştırsınlar. Eğer Allah dileseydi, bunu yapamazlardı. Öyleyse onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.
138. Onlar, zanlarınca, “Bu hayvanlar ve ekinler yasaktır, dilediklerimizden başkası yemez. Şu hayvanlar binilmesi yasaktır” dediler. Öyle hayvanlar da var ki, Allah’a iftira ederek üzerine O’nun adını anmazlar. Yaptıklarının cezasını verecektir.
139. “Bu hayvanların karınlarındaki, erkeklerimize aittir, eşlerimize haram kılınmıştır. Eğer ölü doğarsa, onlar bunda ortaktırlar” dediler. Allah, bu nitelendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hikmet sahibidir, bilendir.
140. Bilgisizce ahmakça çocuklarını öldürenler ve Allah’a iftira ederek Allah’ın kendilerine verdiği rızkı haram kılanlar hüsrana uğramışlardır. Gerçekten saptılar ve doğru yolu bulamadılar.
141. Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, tatları çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytini ve narı birbirine benzer ve benzemez olarak yaratan O’dur. Her biri meyve verdiğinde meyvesinden yiyin. Devşirildiği gün hakkını verin. İsraf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
142. Hayvanlardan, yük taşıyanı ve kesilenleri (yarattı). Allah’ın size verdiği rızıktan yeyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır.
143. (O,) sekiz çift (yarattı): koyundan iki, keçiden iki. De ki: “Allah iki erkeği mi, iki dişiyi mi veya dişilerin rahimlerinde olanı mı haram kıldı? Eğer doğru iseniz, bana ilme dayanarak haber verin.”
144. Deve ve sığırdan da iki (yarattı). De ki: “Allah iki erkeği mi, iki dişiyi mi veya dişilerin rahimlerinde olanı mı haram kıldı? Yoksa Allah size bunu tavsiye ettiğinde orada mıydınız?” Bilmeyerek insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim vardır? Şüphesiz Allah, zalim toplumu hidayete erdirmez.
145. De ki: “Bana vahyolunanda, yiyecek bir kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum; ancak leş, akıtılmış kan, domuz eti ki, bu pistir veya Allah’tan başkası adına kesilmiş bir fısk olursa hariç. Kim mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret miktarını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Şüphesiz Rabbin bağışlayandır, merhamet edendir.
146. Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sığır ve koyunun sırtlarındaki veya bağırsaklarındaki yahut kemiğe yapışık olanların dışındaki iç yağlarını da onlara haram kıldık. Azgınlıkları sebebiyle onları böyle cezalandırdık. Şüphesiz biz doğru söyleyeniz.
147. Eğer seni yalanlarlarsa, de ki: “Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Bununla beraber suçlu topluluğun azabı O’ndan geri çevrilmez.”
148. Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, biz ortak koşmazdık. Atalarımız da ortak koşmazdı. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de bu şekilde yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. De ki: “Sizde bir bilgi var mı? Onu bize çıkarın. Siz ancak zanna uyuyorsunuz ve siz ancak yalan söylüyorsunuz.”
149. De ki: “Kesin delil Allah’ındır. Eğer O dileseydi, elbette hepinizi hidayete erdirirdi.”
150. De ki: “Haydi, Allah bunu haram kıldı diye buna şahitlik edecek şahitlerinizi getirin.” Eğer şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların hevalarına uyma. Onlar, Rablerine denk tutmaktadırlar.
151. De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya iyilik edin. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi ve onları biz rızıklandırırız. Kötülüklerin açığına ve gizlisine yaklaşmayın. Allah’ın haram kıldığı cana, haksız yere kıymayın. İşte Allah size bunları emretti ki, akledesiniz.”
152. “Yetimin malına erginlik çağına erişinceye kadar, en güzel şekilde olmadıkça yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz, hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyiz. Söz söylediğinizde adil olun, akrabanız dahi olsa. Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirin. İşte Allah size bunları emretti ki, öğüt alasınız.”
153. “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. O hâlde ona uyun. Başka yollara uymayın. Sonra sizi parçalayıp O’nun yolundan ayırır. İşte sakınasınız diye size bunları emretti.”
154. Sonra iyilik yapanlara olan nimetimizi tamamlamak ve her şeyi ayrıntılı bir şekilde açıklamak için Musa’ya kitap verdik. Ki Rablerine kavuşacaklarına inansınlar.
155. Bu da indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Artık ona uyun ve Allah’tan sakının ki, merhamet olunasınız.
156. “Kitap, bizden önceki iki topluluğa indirildi. Biz ise onların okuyup öğrendiklerinden habersizdik” demeyesiniz diye (onu indirdik).
157. Yahut, “Kitap bize de indirilseydi, elbette onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz diye. İşte size Rabbinizden apaçık bir delil, hidayet ve rahmet gelmiştir. Allah’ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Biz, âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.
158. Onlar, meleklerin gelmesini, Rabbinin gelmesini veya Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı âyetleri geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, o günkü imanı fayda vermez. De ki: “Bekleyin! Biz de bekliyoruz.”
159. Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra onlara yaptıklarını haber verecektir.
160. Kim bir iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı verilir. Kim de bir kötülükle gelirse, ona getirdiğinin misli ile ceza verilir. Onlar zulme uğramazlar.
161. De ki: “Şüphesiz Rabbim, beni doğru yola, dimdik duran dine, Allah’ı bir tanıyan İbrahim’in milletine iletti. O, müşriklerden değildi.”
162. De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
163. “O’nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim.”
164. De ki: “Allah her şeyin Rabbi iken ben O’ndan başka Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir. Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O, hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri size haber verecektir.”
165. Sizi yeryüzünün halifeleri yapan O’dur. Sizi verdikleriyle denemek için, kiminizi derecelerle diğerinin üstüne yükseltmiştir. Şüphesiz Rabbin cezalandırması çabuk olandır ve O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Bu sure, insanın yaratılışı, tevhit, peygamberlerin gönderiliş amaçları, insanın Allah’a karşı sorumlulukları ve ahiret inancı gibi temel konuları ele almaktadır. En'âm Suresi, aynı zamanda tevhid inancını ve Allah'ın varlığını detaylı bir şekilde vurgulayarak, insanları düşünmeye ve doğru yolu bulmaya teşvik eder.
Son düzenleme: