Zaman, Yoktu aslinda. Sadece “an” vardi o boyutta. 4.boyut, bilinclerin devamli mesgul edilerek atomlara, maddeye ve gerceklige, sekil verme potansiyeli varken, sistemin yarattigi gerceklik icinde kaybolmustu insanlik, ulasamiyordu kendi gercekligine. “An” da kalamiyordu bilinc. Ögrenmek, anlamak, gelismek ve dönüsmek icin “an”a ihtiyaci vardi oysa. Devamli 5.boyutta (düsünce boyutu diyorum ben ona) fiziksel 3boyutlu varligindan bagimsiz gecmisten, gelecege, korkulardan, sevinclere, “an”in gercekliginden, hayallere istedigi her “an” ve mekana, tüm boyutlarda yolculuk yapabilen bir varlikti bilinc. “An” gecmiyordu aslinda. Butun “an”lar bu andaydi, “vaar” olusun gercekliginde. Iki kulagimizin arasinda tasiyorduk gecmis dedigimiz tüm “An”lari ve gelecegin tum potansiyelinin kaydini. Bilinc ve beyin vardi. An ve zaman gibi farkli boyutlarda. “An”da saciyoruz Atomun (maddenin) en kucuk yapi tasini evrene. Anda katabiliyoruz anlam dedigimiz gercekligimizi insa eden parcaciklari hayata. Tepkilerimizle sürdürüyoruz var olan ögretilmis gercekligimizi.
Bilinc algilar araciligiyla iletiyor “an” i beynimize ve beyin anlam veriyor 5.boyutta “an’a”, gecmis tüm “an”larin kayitlarinin karmasinda. Tepki doguyordu sonra, algilarimizla aldigimiz bilginin, gecmis dedigimiz tüm anlarin deneyim ve bilgi birikimi dogrultusunda. Ve Iste, gercekligindesin. Fiziksel, 3boyutlu maddenin dunyasina hos geldin insan.